Monday, March 25, 2013

Biz kızlar toplandık – Familiengarten






Berlin'de başıma gelen en güzel şey belki de Familiengarten'daki kocaman yürekli kadınlarla tanışmam oldu. Şehre geldiğim ilk gün, daha herşeye herkese yabancıyken, ürkekliğim mideme kocaman bi taş olup oturmuşken, elleriyle koymuş gibi buldular beni. O sabah Berlin'de ilk sabahımdı, ev arkadaşımın erkenden işe gitmesi gerekiyordu ve evde tek başıma oturup onun işten gelmesini bekleme fikrine katlanamamıştım. Böylece onunla birlikte sabahın erken saatlerinde Kotti'ye doğru ben de yola koyuldum.

Kreuzberg sınırını geçtiğimde, Türkiye'ye giriş yapacağımdan haberim yoktu o sıra.. Metrodan yukarı çıkıp da etrafa şöyle bi bakma fırsatı bulduğum anda, kendimi zamanı da mekanı da Almanya'nın dışında kurulmuş başka bi ülkenin , kendi ülkemin içinde buldum. Yüzümde salak bir gülümseme, yürümeye devam ederken önüme çıkan köprünün üzerindeki kocaman “ Kreuzberg Merkezi” yazısını gördüğümde doğru yerde olduğumu anlamıştım artık.. Neden bilmiyorum, orada öyle yürürken omuzlarım dikleşti, ilk günün getirdiği ürkeklik ve öz güven krizi hafif kırılır gibi oldu. Birkaç adım sonra, arkadaşım beni 'Simitci'yle tanıştırdı, uzun zamandır özlemi çektiğim şöyle mükellef bi türk kahvaltısı yapabilecektim sonunda, buradayken yiyeceklerin bile anlamı başka.. Daha önce bildiğimiz, sıradan siyah zeytin ve beyaz peynire duygusal anlamlar yükleyeceğimi söylese biri inanmaz, katıla katıla gülerdim herhalde ama o gün simitçide o zeytinleri gördüğümde, simitin kokusunu şöyle burnuma çektiğimde uzun zamandır görmediğim eski bir sevgiliyle karşılaşmış gibi heyecanlandım, midemde kelebekler uçuştu. Arkadaşım cep telefonu kullanmıyordu, bu yüzden o işten çıktıktan sonra buluşmamızın tek yolu benim onu aynı yerde, simitçide bekliyor olmamdı. İşinin erken biteceğini, oradan ayrılmamam gerektiğini söyleyip gitti.

Yalnız kaldıktan sonra, o biraz önce aşk yaşadığım zeytinler geçmedi boğazımdan, lokmalar büyüdükçe büyüdü ağzımda yutamadım. Midemde uçuşan kelebekler gitti, yerlerine kocaman ağır mı ağır bi taş geldi oturdu. O gün orada saatler geçmek bilmedi, sabah 9'dan beri bekliyordum ve hala gelen giden yoktu. Oturduğum yerde kök salmış, sıkıntıdan ölmek üzereyken yanıma ışıl ışıl iki tane genç kadın oturdu. Almanya'ya göç eden ilk jenerasyon kadınların sorunlarından, anaokulundaki çocukların almanca ve türkçeyi yeterince kullanamamalarından, iletişim problemlerinden bahsediyorlardı. Ben de master tezimi tam da bu konuştukları konulardan biri üzerine yazmak istiyordum, böylece konuşmaya çekinerek dahil oldum. Ondan sonra geçen on dakika içerisinde, ikisini de sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissediyordum. Anlattıklarımı öyle can kulağıyla öyle ilgiyle dinliyorlardı ki mutluluktan ölebilirim. Beni Familiengarten'la tanıştıran işte hiç tanımadıkları birinin hikayesini gözlerini kırpmadan dinleyip, ona gönülden yardım etmek isteyen bu iki kadın oldu. Çaylarımız bitmek üzereyken, beni şimdi dört aydır stajer olarak çalıştığım ve birbirinden harika, cesur kadınlarla tanıştığım Familiengarten'a davet ettiler. Arkadaşımı beklemem gerektiği umrumda bile değildi artık ve peşlerine takılarak hayatımdaki en doğru kararlardan birini verdiğimi şimdi biliyorum.


Buradaki hikayeler , buradaki kadınların kocaman yürekleri, emekleri anlatmakla bitmez..Hepsini bi çırpıda anlatmaz hele hiç olmaz..Şöyle tadını çıkara çıkara yazmak istiyorum hepsini ayrı ayrı.. Bu yazı yalnızca bi giriş, şansımın döndüğü nadir anlardan birinin hikayesiydi.Daha anlatacak çok şeyim var, bekleyinnn de bekleyinnn :)

4 comments:

  1. yorum yazmayı başaramasam da yazılarını çok beğeniyorum, seninle gurur duyuyorum. ferhan

    ReplyDelete
    Replies
    1. teşekkür ederim annem benimmm! ne güsel de yorum yazmışsın işte gayet de başarmışsın :) ohh misss

      Delete