Wednesday, July 31, 2013

Zaman'ın midesinde


Yazamadım bir süredir.. Çünkü zaman beni yuttu, nasıl olduğunu bile anlamadan midesine indiriverdi. Ben farkına bile varamadan öğütmeye başladı beni , allahtan şu günlerde sindirim konusunda sıkıntı yaşıyor da ben de elinden kurtulup bir iki satır yazabiliyorum buraya.

Ben zamanın midesinde yavaş yavaş öğütülürken neler oldu.. Memleketimdeki zalimlik oranı öyle bir arttı ki , herşeyi bırakıp buraları terk etmeyi karar verdim. Gurbet kuşu olmanın başta bana kimseye bir faydası olmayacağına burada kaldığım sürece bi halta yaramayacağıma kanaat getirip arkama bakmadan Berlin'den ayrılmak istedim. Ağladım zırladım, tepindim , uzaktan izlediklerime isyan ettim ama bavulumu bir türlü toplayıp da gitmedim, gidemedim. Vicdanım kapıya doğru her hamle yaptığında, bedenim kapı kollarına , pencere pervazlarına yapıştı , tüm ağırlığıyla ruhumun üzerine abandı , kıpırdayamadım. Gidememek bünyemde çeşitli yan etkilere sebep oldu ; öyle uzun cümleler kurdum o kadar çok konuştum ki kendi sesim yüzünden şiddetli baş ağrılarına mahkum oldum. İş yerindeki Avrupa vatandaşlarına direnişi, polis şiddetini, yaşanan zulmü her gün düzenli olarak anlatmayı kendime görev edindim bir süre. Yüzüme uzaylı gibi bakmalarına aldırmadan, her sigara molasında, her öğle yemeğinde bıkmadan usanmadan gördüğüm şanslı kişilere türkiye gündeminin tüm ayrıntıları nefesim kesilene kadar , gözlerim yaşarana kadar anlattım. İçimde ağırlık gider sandım, gitmedi .Vicdanım ilk önce midemin ortasına koca bir taş olarak çöreklendi , yetmedi boğazımda yumruk oldu nefesimi kesti.

Neden gidemedim diye kafa yordum bi süre.. Annem ve babamın yavrum yapma etme, bizi üzme buraya gelip de kendini mi tutuklatacaksın telkinleri mi etkili oldu acaba diye düşündüm önce. Cevabı bulmam uzun sürmedi , daha önce gitmeyi başarmış , işin öyle bavul toplayıp uçağa atlamakla bitmediğini , gitmenin her defasında hayata yeni ancak sanıldığı gibi beyaz olmayan, simsiyah bir sayfa açmak anlamına geldiğini ve o sayfanın beyaza dönüşüp , içi doldurulabilecek kıvama gelmesi için uzun uzun beklemek gerektiğini bir gurbet kuşu olarak tecrübe etmiştim. Uzun lafı kısası, yemedi.. Yemeyince ben de kendimi zamanın kocaman ağzından içeri attım, beni yutsun diye bekledim bi süre. Sonra bir baktım midesindeyim, öyle bir öğütmüş ki beni midemdeki taş unufak olmuş , suçluluk duygusundan eser kalmamış, hüzün hala orada bi yerlerde ama yine de gözle görülür bir hafiflik var üzerimde. Zamanın midesinde insanın gözünün önünden geçen film şeritleri yok, kendini sorgulamak zorunda kalmıyorsun , tek yapman gereken başta acı gelen mide öz suyuna kendini şöyle usulca bırakmak. Sonrası kolay, bi önceki günün diğerinden farklı olmadığı bir sürü minik ayrıntının bir araya gelip de hiç birinin bellekte iz bırakamadığı anlar topluluğu.. Tamamen zararsız ve acısız. Yalnız insan pek yaşadığını hissedemiyor, onu da ufak bir yan etki olarak belirtmek zorundayım. Her ilacın bir yan etkisi vardır ne de olsa..

Bugünler de ara sıra çarpan hüzün şokları , durup dururken yüzümde güller açtıran mutluluk dalgarıyla zamanın midesindeki stabil durumumu malesef koruyamamaktayım. Bu duruma sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum ancak zamanın sindirim sisteminde oluşan bu ufak sıkıntıdan şikayetim olmadığı gibi kendisine talcid ikram etmeye de hiç niyetim yok.


Ben , bir kısmı zaman tarafından öğütülmüş ruhum ve tüm hücrelerim ile birlikte tekrar yaşadığımı hissediyorum. Bu da iyiye işaret olsa gerek..