Hayatımın
bir anda tepe taklak olduğu bugünlerde sudan çıkmış bir balık gibi çırpınmak yerine
kendimi bulduğum akıntının içinde süzülüyorum sakince. Ayaklarımı yerden kesen aşk
değil ; yaşama iç güdüm , hayata bağlılığım… Akıp gidiyorum umursamadan.. Hiçbir
yere , kimseye tutunmadan..
Bilinmeze, mutluluktan uçmaya, depresyonların en ağırına,
ölesiye sevmeye, öfkeye, doyumsuzluğa, başarıya, yenilgiye, hırsa, ayrılığa,
kavuşmaya, kaybetmeye, aradığımı bulmaya, aşka.. Hayata akıyorum, usulca.
Ruhum çocuk, içim çocuk… Avucumun içindeki bir yudum suda
hayata bağlamaya çalıştığım küçük bir balığa yem oldum. Ben sevdikçe balık
büyüdü, avucumdaki su yetmedi.. Kendi can suyumdan verdim, ben küçüldüm, o
semirdi. Öyle ki gün geldi, güvenli, sakin, huzurlu sular yetmedi.. Büyük balık
, hiç düşünmeden küçüğü öylece mideye indiriverdi ve gitti..
Akıp gitmek gerek bazen.. Avucunun içinde, canının içinde
tuttuğun küçük balıkların öylece gidip , okyanusta kayboluşlarını izlemek
gerek.. Acıyı tanımak, onunla birlikte yüzmeyi öğrenmek gerek.. Bir de kimseye
yem olmamak için, tutunmadan, tutmadan, sahip olmadan başka türlü sevmek..
"Acıyı tanımak, onunla birlikte yüzmeyi öğrenmek gerek. Bir de kimseye yem olmamak için, tutunmadan, tutmadan, sahip olmadan başka türlü sevmek." Ne güzel söylemişsin Ezgim.
ReplyDelete