Wednesday, May 1, 2013

Yeter ki tadımız olsun!

Bu satırları şu anda Ankara'dan baba evinin balkonundan çocukluğumun geçtiği mahalleyi izleyerek yazıyorum. Tam önümde her köşesinde küçük ayak izlerimizi taşıyan yemyeşil bahçe, biraz ilerisinde içinde yalnızca demir bir kaydırağın bulunduğu çocuk parkı ve caddenin diğer tarafında babannemlerin evi.. okul yolum, saklambaç oynarken sürünerek dizlerimi kanattığım kaldırımlar.. Şöyle bakıyorum da , yıllara meydan okurcasına, hiç değişmeden aynı çocukluğumdaki gibi karşımda hepsi.

Oysa ne çok şey değişti hayatımızda, o ağaçların tepesinde uydurma şarkılar söyleyerek duygulanıp gözleri dolan, terlik fırlatma oyunundan ayrı bir zevk alan, her gün başka maceraların, düşlerin peşinde çılgınca oyunlar oynayan o çocukların hepsi şimdi sabah sekiz akşam altı rutinlerinde hayat mücadelesinin peşine düşen yetişkinler oldular. Biz belki birbirimizin izini kaybettik ama ben buradan hafızamı azıcık zorlayıp geçmişe baktığımda minik ellerimizin toprağı eşelerken bıraktığı izleri dahi görebiliyorum.

Biraz önce kütüphanemdeki eski kitaplarımı incelerken ilkokul ve lisede yazdığım günlükler geçti elime. Yıl 1997, bugün okulda Emel ile nöbetçi idik... ile başlayan bir cümle..kargacık burgacık yazısıyla hislerini yazıya dökmeye çalışan ben ve şimdiki gurbet kuşu buluşmuş olduk böylece bir tesadüf eseri. Günlüğün ilk sayfası anneme uyarılarla doluydu. O kadar çok güldüm ki ilk sayfadan itibaren..geçmişi düşündüğümde hissettiğim olağan hüzün duygusu yerini kahkaha krizine bıraktı. 9 yaşındaki çocuk halimin zorluklarla baş edişindeki mizah bana bambaşka bir hayat dersi verdi..

  • Anne lütfen bak yalvarırım okuma!
  • Annem okuduğunu biliyorum, beni çok kırdın haberin olsun..
  • Anne bak okumazsan benden sana bi öpücük bedava!
  • Oku anne oku, belki biraz akıllanırsın! 


Geçen yılların verdiği kayıpların en büyük kanıtı, babannemin gittide buruşan kar beyaz elleri, her geçen gün ışığını biraz daha kaybeden o güzel yemyeşil gözleri sanırım.. Geçtiğimiz yıl aniden beyninde pıhtı atması sonucunda yaşadığı felç ve konuşma merkezinin tamamen hasar görmesiyle birlikte yaşadığımız çöküntü, hayatımızda artık bir şeylerin geri dönüşü olmayan bi şekilde değiştiği gerçeğini acı ve bir o kadar da sert bir şekilde vurdu yüzlerimize.

Şimdi ben bu satırları yazarken, o içerde aylardan sonra tekerlekli sandelyesiyle evimizde.. Aklından, ruhundan neler geçtiğini uzun zamandır yalnızca tahmin edebiliyoruz. Anneannemin yaptığı sıcacık poğaçaların kokusu, Oya'nın kalabalık heyecanı, aramızda bulunmayan aile bireylerini çekiştirmenin verdiği karşı konulmaz zevk, yılların eskitemediklerinden :) 

Bitirirken gelecekteki günlere dair tek dileğim; ne olursa olsun yeter ki tadımız olsun ama önce ve illa ki sağlık olsun!

3 comments:

  1. çekiştirilenlerden birinin de ben olduğumu bilsem de :) çok duygulandırdı bu yazı beni... yıllar geçiyor büyüyoruz, değişiyoruz, sevdiklerimiz yaşlanıyorlar... ne zor bu değişimi sukunetle kabullenmek...

    ReplyDelete
  2. gerçekten de kabullenmek zor, bi de dışardayken yani herşeye uzakken değişimi daha fazla fark ediyor insan..hep yanlarıyken anlamak zor. ascik çekiştirdiler teysem, çok deil walla bak :)

    ReplyDelete
  3. Yaa neden bu kadar içten yazıyosun çok duygulandım ben :( beni de çekiştirdiniz biliyoom :) Bazen bende dalıyorum böyle uzaklara düşünüyorum Ankarayı, çok özlüyorum herkesi ama sanırım en uygun cümleyi yazmışsın sen zaten "Bitirirken gelecekteki günlere dair tek dileğim; ne olursa olsun yeter ki tadımız olsun ama önce ve illa ki sağlık olsun!"
    Doktor Kuzenin.

    ReplyDelete